BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
İnsanın sağlığı kendisi için değerli ve önemli olduğu kadar toplum için de önemlidir. İnsanın sağlıklı yaşaması toplumun sağlıklı ve dengeli bir toplum olma sonucu doğuracaktır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 25/1. maddesinde : “ Her şahsın, gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dâhil olmak üzere sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık veya geçim imkânlarından iradesi dışında mahrum bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır. ”[1] şeklindeki ifade ile insanın sağlıklı yaşam sürmesi ve bunu güvenceye almasının bir hak olduğu belirtilmektedir.
Sağlık harcamalarının pahalı olması, bunun yanında sağlığını kaybettiğinde insanın çalışmasının mümkün olmayışı sebebiyle sağlıklı yaşam hakkının bir güvenceye bağlanmasını isteme kişi için hak; devlet için de ödev olmalıdır. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında insanların tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetlerin temini yanında hayatlarının her anında yaşayabilecekleri hastalık, sakatlık ve benzeri risklere karşı korunması devlete vazife olarak yüklenmektedir[2].
Devlet, kişilerin öncelikle sağlıklarının korunmasını, sağlık riskleri ile karşılaşmaları halinde ise oluşan harcamaların finansmanını sağlayan sigortayı; yani genel sağlık sigortasını kurmuş toplumun tamamının sağlık hizmetlerinden yararlanmasını sağlamayı hedeflemiştir[3]. Bunun yanında kişiler hastalık sonucu oluşabilecek giderleri özel sigorta sözleşmesi ile belli bir prim ödeme karşılığında teminat alma imkânları da mevcuttur. Son zamanlarda kişilerin özel sağlık sigortasına rağbet ettikleri de görülmektedir; buna sebep olarak sağlık harcamalarının kamu harcamalarının içinde ciddi bir yer tutması böylece devletin sağlık ve tedavi haklarını sınırlandırması gösterilmektedir.[4]
Genel sağlık sigortasından yararlanacak kişiler, bu kişilere sağlanan haklar ile yararlanma şartları 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile düzenlenmiştir. Özel sağlık sigortalarının şartları ise sigorta sözleşmesi belirlenecek olup sözleşmenin kapsamı sağladığı haklar ve hukuki sonuçlarını 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu ve Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenen Sağlık Sigortası Genel Şartları emredici ve tamamlayıcı hükümlerde düzenlenmiştir.
İster devlet ister özel sigorta şirketi olsun sağlık sigortasında sigortalının hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri olaylar sebebiyle aldığı sağlık hizmetlerini giderlerini ödemeyi taahhüt eder. Kanunen ya da sözleşme gereği teminat konusu riziko gerçekleştiğinde teminat altına alınan giderler sigorta şirketi ya da sosyal sigorta kurumu tarafından ödenir. Sosyal Güvenlik Kurumu ya da sigorta şirketi tarafından ödenen bu giderlerin meydana gelmesinden sorumlu olanlara karşı; SGK ya da sigorta şirketi zarar sorumlularına karşı kanunen bir talep hakkı elde eder, işte bu hakka rücu hakkı denir.
Bu çalışmada SGK ve özel sigorta şirketlerinin hastalık/sağlık sigortası kapsamında sigortalı lehine teminat altına alınan rizikonun gerçekleşmesine neden olan sorumlulara karşı ileri sürebileceği rücu hakkını, hukuki niteliğini ve her iki sigorta türü bakımından kanuni dayanaklarını ele alacağız.
İKİNCİ BÖLÜM
RÜCU HAKKI VE HUKUKİ NİTELİĞİ
Rücu kelimesinin Türk Dil Kurumu sözlüğündeki anlamı: geri dönme, sözünü geri alma, cayma, tersinme olarak açıklanmıştır.[5] Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığının internet sitesinde mevcut terimler sözlüğünde rücu kelimesi TDK sözlüğündeki tanımının yanında: “bir ödemede bulunan kimsenin, bu bedeli, asıl ödeme yapması gereken kişiden istemesi” tanımı yer almaktadır.[6]
Rücu hakkı temel ilişkide taraf olmayan üçüncü kişinin, alacaklıya temel ilişkinden kaynaklanan borcu ödemek durumunda kaldığından ödediği bu bedeli asıl borçludan talep yetkisi veren bir haktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararında rücu hakkı şu şekilde tanımlanmıştır: “Rücu hakkı; başkasına ait bir borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelen, tazminat niteliğinde bir talep hakkıdır”.[7] Zararı tazmin eden/borcu ödeyen üçüncü kişinin rücu hakkını elde etmesi için bu hakkın kanunen kendisine tanınması gerekmektedir.[8] Haksız fiilden, sözleşmeden ya da başka bir hukuki sebepten kaynaklansın temel kural; zararın giderilmesi zarara sebebiyet veren kişiden istenmesidir.[9] Ancak borçlar hukukunda zarara sebep olmayan kişinin de farklı hukuki sebeplerden sorumluluğuna gidilmesi mümkündür. Adam çalıştıranın sorumluluğuda zarar sebep adam çalıştıran değil kusurlu çalışan olduğu halde TBK’nın 66. maddesi çalıştıran kusursuz da olsa sorumluluğuna gidilmesi mümkün kılınmıştır.[10] Kanun zarara sebep olmayan üçüncü kişinin (adam çalıştıran gibi) zarara uğrayanın zararını giderdikten sonra asıl borçlu/zarar verenle iç ilişkide ödeşme imkânı vermektedir. İşte asıl borçluya yönelme hakkı veren bu imkâna rücu hakkı denilmiştir.
Rücu hakkı, alacaklı ile asıl borçlu arasında var olan temeldeki alacak hakkından bağımsız, asıl borçluya yönelme yetkisi veren yeni bir haktır[11]. Halefiyet ile rücu, amaçları bakımından birbirine benzedikleri için rücu hakkı genel olarak halefiyet kurumu ile kıyaslanarak açıklanmaktadır.
Halefiyet şu şekilde tanımlanmıştır: “Alacaklıya ifada bulunan bir kimsenin, onun bütün hak ve yetkilerine sahip olarak, sorumlu olan bir başka kimseye başvurmasına halefiyet denir.”[12] Rücu hakkında rücu edenin asıl borçluya yaptığı ödeme nedeniyle uğradığı zararı tazmin etme durumu varken; halefiyette asıl alacaklının yerine geçme durumu söz konusudur[13]. Halefiyette alacak hakkı borç ödenmekle sona ermez. Rücu ilişkisinde ise alacak sona ermiştir ancak iç ilişki nedeniyle ödeşme durumu söz konusudur. Adam çalıştıran örneğinde olduğu gibi alacaklının talebi karşılanmış ve alacak hakkı sona ermiştir; ancak kanun adam çalıştırana, alacaklı/zarar görene yaptığı ödeme nedeniyle asıl sorumlu/borçlu çalışana karşı rücu hakkı tanımıştır.
Halefiyette, alacaklıya ifada bulunan kişi, alacaklının alacak hakkını aynen devraldığından, devralınan alacak daha önceden muaccel olduğu için zamanaşımı başlamış ve devam etmektedir. Ancak Rücuda, rücu hakkı sahibinin asıl borçlunun borcunu ödeyerek asıl borçluya karşı yeni bir alacak hakkı elde ettiğinden, elde edilen bu hakkın doğduğu andan itibaren yeni bir zamanaşımı işlemeye başlar.[14] Bu zamanaşımı da alacaklı ile asıl borçlu arasındaki ilişkinin niteliğine göre belirlenir. Sözleşmesel ilişki ise 10 yıl, vekalet sözleşmesinden kaynaklanıyorsa 5 yıl, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanıyorsa 2-10 yıllık süreler işler.[15]
Halefiyette alacak sona ermediğinden halef olan asıl alacaklının yerine geçip alacak hakkına bağlı olarak bütün yetkileri ve fer’i hakları borçluya karşı kullanma yetkisi ve hakkına sahip olur. Oysa rücu hakkı sahibi alacaklının alacağı sona erdiğinden yeni bir hak elde ait bütün hak ve yetkilerden ve fer’i haklardan faydalanamaz. [16]
Rücu hakkını, basit rücu hakkı ve halefiyetle desteklenmiş rücu hakkı olarak ayrım yapılmaktadır.[17] Basit rücu hakkının olduğu durumlarda halefiyet söz konusu olmadığından rücu alacaklısı asıl alacak hakkı sahibinin geniş yetkilerini kullanamaz. Halefiyetle desteklenmiş rucu hakkı alacağı için; TBK’nın 127/2 maddesi gereği kanunun tanıdığı bir halefiyet durumu söz konusu olmalıdır.[18] Bu durumda her halefiyette rücu hakkı elde edilirken her rücu hakkında halefiyet hakkı elde edilmesi mümkün olmayacaktır.[19]
Bu çalışmamızda rücu hakkının özel sağlık sigortası ile genel sağlık sigortasında nasıl düzenlendiği basit bir rücu hakkı mı olduğu halefiyetle desteklenip desteklenmediği hususlarına değinilecektir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ÖZEL SAĞLIK SİGORTASINDA RÜCU HAKKI
Sigorta sözleşmesi, 6102 sayılı TTK’nın 1401. maddesinde şöyle tanımlanmıştır: “Sigorta sözleşmesi, sigortacının bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği sözleşmedir.” Sigortalı prim ödemeyi, sigortacı ise tazminat ya da bir para ödemeyi kabul ettiğinden sigorta sözleşmesi, iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir.
Türk Ticaret Kanununda sigorta sözleşmeleri temel olarak mal sigortaları ve can sigortaları diye ikiye ayrılmaktadır. Mal sigortalarının konusunu malvarlığı değerleri, can sigortalarını konusunu ise insan hayatı, insan hayatı ile ilgili olaylar; ölüm, sakatlık ve hasatlık gibi. Mal sigortalarına bir mal varlığı değerini tazmin ettiği için zarar sigortaları da denildiği halde can sigortalarında sigortacı sigortalıya gerçek zararı değil poliçede öngörülen belli tutarı ödeme yükümlülüğü altında olduğundan can sigortalarına meblağ sigortası da denilmektedir. Hastalık sigortası bir can sigortası olsa da ilaç, tedavi ve hastane masrafları itibariyle bir zarar sigortası olarak kabul edilmektedir.[20]
Zarar gören kusursuz sigortalı tazminat hukuku esaslarına göre zarara sebep olan kişiye başvuracağı gibi; sözleşme hukukuna göre prim ödediği sigortacısına da başvurabilir. Ancak sigortalı/zarar gören her iki hakkını birlikte kullandığında zararını iki kere gidermiş olacak bu durumda sigortalının sebepsiz zenginleşmesi söz konusu olacaktır.[21] Can sigortalarında zarara uğrayan sigortalı veya sigortalının ölmüş olması halinde mirasçıları hem sigortacıdan sigorta bedelini hem zarar verenden tazminat talep edebilecektir.[22]
Türk Ticaret Kanunu (TTK) zarar sigortalarında sigortalının sebepsiz zenginleşmesinin önüne geçen, sigortacının, düşük primlerle karşılanmayan yüklü ödemelerini telafi eden kurallar koymuştur. TTK’nin 1472. maddesinde: “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder. Sorumlulara karşı bir dava veya takip başlatılmışsa, sigortacı, mahkemenin veya diğer tarafın onayı gerekmeksizin, halefiyet kuralı uyarınca, sigortalısına yaptığı ödemeyi ispat ederek, dava veya takibi kaldığı yerden devam ettirebilir.” [23]
TTK’nin 1472. maddesinde sigortacı sigortalıya halef olduğu anlaşılmaktadır. Halefiyet, TBK’nın 127/1. Fıkarasının şartları ya da 127/2 uyarınca kununun öngördüğü bir durumda mümkün olmaktadır. İşte TTK’nin 1472. maddesinde kanundan kaynaklanan bir halefiyet durumudur.[24] Rücu hakkının halefiyetle güçlendirilmesi için görüldüğü gibi kanuni düzenleme gerektiği anlaşılmaktadır.[25]
Sigortalı rizikonun gerçekleşmesinde kusurlu ise üçüncü kişinin her hangi bir kusuru yoksa sigortacı elbette rücu hakkını kullanamayacaktır. Ancak üçüncü kişi kusurlu ise halefiyet kuralı gereği sigortacı sigortalının yerine geçer ve sigortalıya yaptığı tazminat ödemesi oranında üçüncü kişiye rücu eder. Zararın gerçekleşmesinde sigortalı kasten hareket etmiş ise sigortacı da bunu ispat ederse sigortacının tazminat yükümlülüğü ortadan kalkar. [26]
Hastalık sigortasında sigortacının üçüncü kişiye rücu hakkının şartları için TTK’nın 1472. Maddesi ile en son 2016 yılında Hazine Müsteşarlığı tarafından hazırlanan Sağlık Sigortası Genel Şartlarındaki düzenlemeye bakmak gerekir. Sağlık Sigortası Genel Şartları 11. Maddesinde: “Sigortacı ödediği tazminat tutarınca sigortalının sosyal güvenlik hukuku kapsamında olanlar dahil tüm haklarına halef olur. Sigortacı ödediği tutar için rücu hakkını, yükümlülere karşı kullanabilir.” hükmüne yer verilmektedir. Sigortacının sigortalıya halef olması ve zarar veren üçüncü kişiye rücu etmesi için; öncelikle geçerli bir sigorta sözleşmesi olmalı, ikinci olarak sigortacı sigorta bedelini sigortalıya ödemiş olmalı, sigorta ettirenin kendisine zarar verenlere karşı dava hakkının bulunmuş olmalıdır. [27]
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
GENEL SAĞLIK SİGORTASINDA SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNUN RÜCU HAKKI
Ülkemiz sosyal güvenlik sisteminde üç ana sigorta mevcuttur. Çalışanlara yönelik olan kısa vadeli ve uzun vadeli sigorta kolu bir de 5510 Sayılı Kanun Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 60. maddesi uyarınca sigortalı sayılan kişilerin yararlanabileceği genel sağlık sigortasıdır.
Kısa vadeli sigorta kolundan, iş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık ve analık hallerinde; iş göremezlik geliri bağlanması, geçici iş göremezlik ödeneği ve emzirme ödeneği ödenmesi, uzun vadeli sigorta kolundan yaşlılık, malullük ve ölüm aylığı bağlanması, genel sağlık sigortasından sağlık yardımları, sağlanmaktadır.[28]
5510 Sayılı Kanun Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda Kurumun rücu hakkı farklı konumdaki sigortalıları da içerecek şekilde 21, 23, 39 ve 76. maddelerinde düzenlenmiştir. Çalışmamızda genel sağlık sigortası kapsamında genel sağlık sigortalısı veya bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere verilen sağlık hizmet giderlerine esas teşkil eden rizikonun gerçekleşmesinde sorumlu olanlara karşı Sosyal Güvenlik Kurumunun rücu hakkı, hukuki niteliği ve şartlarını inceleyeceğiz.
- Sosyal Güvenlik Kurumunun Rücu Hakkının Hukuki Niteliği
Kurumun rücu hakkının hukuki niteliği konusunda farklı görüşler mevcuttur. Bazı görüşler kanuna dayanan basit rücu hakkı olduğunu, bazı görüşler halefiyetle güçlendirilmiş rücu hakkı olduğunu ifade ederken üçüncü bir görüş de her iki görüşünde uygulama alanı bulduğunu belirten karma görüştür. Yargıtay’ın bu konudaki görüşü temelde halefiyet ilkesine dayanmış ise de her iki görüşü haklı bulduğu kararlar da mevcuttur. Anayasa Mahkemesi, halefiyet kuralının dayanağı sayılan 506 sayılı Kanunun 26. Maddesinin bir bölümünü iptal ettikten sonra Kurumun rücu hakkının basit rücu hakkına dönüştüğünü kabul edilmiştir.[29]
Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 01/02/2021 tarih ve 2019/3701 Esas ve 2021/954 Karar sayılı kararında: “Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 Sayılı Kanun’un 26. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağının; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 Sayılı kararı ile 26. maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüştüğü, böylece davacı Kurumun talep edebileceği miktarın hak sahibine bağlanan gelirin başlangıcında bağlanan ilk değer olduğu gerekçe kılınmasına rağmen, davalı …. Şti. yönünden mahkemece gerekçeli kararda artışlı değer esas alınarak Kurum zararının belirlenmesi isabetsiz ise de, peşin değerli gelirden talep ve kabul edilen miktarın, sigortalıya bağlanan 67.913,42 TL ilk peşin değerli gelirin, davalıların kusuruna (toplam %100) isabet eden aynı miktarı aşmamış bulunması nedeniyle, belirtilen yanlışlık sonuca etkili değildir.”[30]
- Kurumun Genel Sağlık Sigortası Kapsamında Yaptığı Sağlık Yardımı Ödemelerine İlişkin Rücu Hakkının Şartları
SGK’nın hastalık ve sağlık sigortasında 5510 sayılı Kanunun 76. maddesinin 1,2,3,4. Fıkralarında işverenin yükümlülüklerini ve bu yükümlülüklere aykırı davranışı nedeniyle Kurumun rücu hakkının şartlarını düzenlemiştir. Aynı maddenin 5. Fıkrasında da üçüncü kişilerin sağlık yardımından sorumluluğunu düzenlemiştir.
- Kurumun Yaptığı Sağlık Yardımı Ödemelerinden Ötürü İşverenin Sorumluluğu
İşveren, iş kazasına uğrayan veya meslek hastalığına tutulan genel sağlık sigortalısına sağlık durumunun gerektirdiği sağlık hizmetlerini derhal sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla işveren tarafından yapılan ve belgelere dayanan sağlık hizmeti giderleri ve yol gideri, gündelik ve rafakatçi giderlerini içeren aynı kanunun 65. Maddesine göre yapılacak masraflar Kurum tarafından karşılanır. (5510 S.K., m.76/1)
İşverenin yukarıda berlitilen yükümlülüklerini yerine getirilmesindeki ihmalinden veya gecikmesinden dolayı, genel sağlık sigortalısının tedavi süresinin uzaması veya malûl kalması veya malullük derecesinin artması halinde Kurum bu n bu nedenle yaptığı sağlık hizmeti giderini ödemesi için işverene rücu eder. İşverenin ihmalinden bahsedildiği için burada işverenin sorumluluğunda gidilebilmesi için yükümlülükleri yerine getirmekte kusurlu davranmış olması aranmaktadır. (5510 SK, m.76/2)
İşveren sigortalıyı işe alırken ve çalıştırırken de tibbi yöneden elverişli olmasına dikkat etmelidir. İşveren, genel sağlık sigortalısını ilgili kanunları gereğince sağlık raporu alınması gerektiği halde sağlık raporuna dayanmaksızın veya alınan raporlarda söz konusu işte çalışması tıbbî yönden elverişli olmadığı belirtildiği halde çalıştırması halinde meydana gelen tedavi giderlerini karşılayan Kurum bu giderleri İşverene tazmin ettirir. (5510 S.K., m.76/3)
Sağlık kurulu raporu ile belli bir işte çalışamayacağı belgelenen hizmet akdi ile çalışanlar bu işte çalıştırılamaz. Bu kişileri çalıştıran işverenler, genel sağlık sigortalısının aynı hastalık sebebiyle Kurumca yapılan masraflarını ödemekle yükümlüdür.
Çalışanlar da Kurum tarafından yapılan tedavi masraflarından sorumlu olduğu yani Kurumun kendisine rücu edebileceği bir hal mevcuttur. 5510 sayılı Kanunu’nun 76/3 son cümlede hekim veya sağlık kurullarından tedavinin sona erdiğine ve çalışılabilir durumda olduğuna dair belge almadan başka işte çalışan genel sağlık sigortalısının aynı hastalığı sebebiyle yapılan tedavi masrafları sorumlu olduğu ifade edilmiştir. (5510 S.K., m.76/3)
Kurum, iş kazası ile meslek hastalığı nedeniyle genel sağlık sigortalısı için sağlık hizmeti ödemesi yapmış ise bu iş kazası ve meslek hastalığı işverenin kastı veya genel sağlık sigortalısının iş sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi sonucu oluşmuşsa, Kurumun yaptığı sağlık hizmeti giderleri işverene tazmin ettirilir. Kanun, İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınacağını belirtmektedir. (5510 SK, m.76/4) İşverenin sorumluluğunu tespit ederken alması gereken tedbirler hakkaniyet gereği belli bir sınıra göre değil kaçınılmazlık ilkesine göre belirlenmesi öngörülmüştür. Kaçınılmazlık ilkesi, öğretide ve Yargıtay kararların da şu şekilde tanımlanmıştır: “Olayın meydana geldiği tarihte geçerli bilimsel ve teknik kurallar gereğince alınacak tüm önlemlere rağmen iş kazası ve meslek hastalığının meydana gelmesi durumu” “…vuku bulan olaya karşı koyulmazlık hali ve her türlü tedbirin alınmasına rağmen gerçekleşmesi önlenemeyen ve objektif bir kaçınılmazlık durumunun söz konusu olması”[31]
- Kurumun Yaptığı Sağlık Yardımı Ödemelerinden Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu
5510 sayılı Kanunu’nun 76/5. fıkrasında da Kurumun sigortalı için yaptığı sağlık hizmeti giderlerinden sorumlu olan üçüncü kişilere yönelik rücu hakkını düzenlemektedir. Üçüncü kişi kastı veya suç sayılan bir hareketi veya ilgili kanunlarla verilmiş bir görevi yapmaması ya da ihmali nedeniyle Genel sağlık sigortalısına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere Kurumun sağlık hizmeti sağlamasına veya bu kişilerin tedavi süresinin uzamasına sebep olması halinde Kurumun yaptığı sağlık hizmeti giderleri için üçüncü kişilere rücu edilecektir. Kanun koyucu bu maddede üçüncü kişilerin sorumluluğuna gidilebilmesi için mahkeme kararının gerekli olduğuna işaret etmiştir. (5510 SK, m.76/6) Yargıtay’a göre: Maddenin bu fıkrasında kusur sorumluluğu esasına dayanıldığını, ilgililerin kusur durumları belirlenirken kaçınılmazlığın da göz önünde bulundurulması ve belirlenen kaçınılmazlık payından sorumlu tutulmaması gerektiği belirtilmiştir.[32]
SONUÇ
Özel sağlık sigortası ya da genel sigortasında hem sigortacının hem de Sosyal güvenlik kurumunun sigortalı için yapılan gider ve tazminat ödemelerinden sorumlu olanlara yönelmesi, rücu hakkı ve halefiyet prensibi kapsamında değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
Can sigortalarında niteliği gereği sigortacının rücü hakkının olmadığı ancak hastalık sigortası bir can sigortası olsa da ilaç, tedavi ve hastane masrafları itibariyle bir zarar sigortası olarak kabul edildiğinden sigortalının masraflarını ödeyen sigortacı yaptığı sigorta ödemesi miktarınca zarara sebep olan sorumlulara TTK’nin 1472. maddesi uyarınca halefiyet esası ile rücu edebileceği anlaşılmaktadır.
Kanunda halefiyetin öngörüldüğü durumda Kurumun sigortalıya halef olabileceği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte öğretide Kurumun rücu hakkına yönelik farklı görüşler benimsendiğini, keza Yargıtay’ın uygulamalarında farklılıklar olsa da Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı ile birlikte halefiyetle desteklenen rücu hakkının basit rücu hakkına dönüştüğünün kabul edildiği anlaşılmaktadır.
KAYNAKÇA
Yılmaz Naciye, “Özel Sağlık Sigortaları Yönetmeliği”, http://www.erdem-erdem.av.tr/yayinlar/hukuk-postasi/ozel-saglik-sigortalari-yonetmeligi/, [e.t. 14.05.2021]
Civan Orhan Ersun, “İş Kazası Veya Meslek Hastalığından Doğan Rücu Hakkının Hukuki Niteliği ve Sosyal Güvenlik Kurumu Karşısında Sorumluluğun Koşulları”, ”, Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 64, S. 3 (2015 ): 531-594, https://dergipark.org.tr/tr/pub/auhfd/issue/42388/510513, [e.t. 14.05.2021]
Kılıçoğlu Ahmet, “Özel ve Sosyal Sigortalarda Halefiyet ve Rücu”, Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 64, S. 3 (1974):395-446, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/631738, [e.t. 11.05.2021]
Tatar, Elif Kabadayı, “Türk Borçlar Kanunu’nda Müteselsil Sorumlular Arasındaki İç İlişki”, s.3, http://www.elifkabadayitatar.com/makale/makale13.pdf, [e.t. 11.05.2021]
Rodoslu E. Koçano, “Rücu Alacağı”, (Yayınlanmış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014), https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp, [e.t. 15.05.2021]
Kayıhan Şaban, “Zarar Sigortalarında Sigortacının Halefiyeti”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C. 22, S.3 (2016):1595-1624, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/372047, [e.t. 11.05.2021],
Turan Emel, “Sosyal Güvenlik Hukukunda Rücu Davaları” ( Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010),
[1] İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, https://inhak.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/10122019101449insanhaklaribeyannamesi.pdf [e.t. 11.05.2021]
[2] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 1982, m. 56. maddesi: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
… Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.”
[3] Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, 5510, m.1,
[4] Eroğlu Sevilay, “Hastalık Sözleşmesinin Kurulmasında İhbar Külfeti”, Mayıs 2005, s.1, akt., Yılmaz Naciye, “Özel Sağlık Sigortaları Yönetmeliği”, http://www.erdem-erdem.av.tr/yayinlar/hukuk-postasi/ozel-saglik-sigortalari-yonetmeligi/, [e.t. 14.05.2021]
[5] Türk Dil Kurumu, Güncel Türkçe Sözlüğü, https://sozluk.gov.tr/, [e.t. 14.05.2021]
[6] Adalet Bakanlığı Hukuk Sözlüğü, https://sozluk.adalet.gov.tr/, [e.t. 14.05.2021]
[7] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, T. 28.09.2012, E. 2012/-4, K. 2012/689, www.kazancı.com.tr, [e.t. 14.05.2021]
[8] Civan Orhan Ersun, “İş Kazası Veya Meslek Hastalığından Doğan Rücu Hakkının Hukuki Niteliği ve Sosyal Güvenlik Kurumu Karşısında Sorumluluğun Koşulları”, Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 64, S. 3 (2015 ): 536, https://dergipark.org.tr/tr/pub/auhfd/issue/42388/510513, [e.t. 14.05.2021]
[9] Türk Borçlar Kanunu, 6098, m.49,
[10] Türk Borçlar Kanunu, 6098, m.66,
[11] Kılıçoğlu Ahmet, “Özel ve Sosyal Sigortalarda Halefiyet ve Rücu”, Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 64, S. 3 (1974):398, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/631738, [e.t. 11.05.2021]
[12] Kılıçoğlu, “Özel ve Sosyal Sigortalarda Halefiyet ve Rücu”, s.397
[13] Rücu hakkı bir tazminat talep hakkı görülmekte “kanunen müteselsilen sorumlu olan zarar verenlere tanınmış olan, bu kimselerden birinin alacaklı zarar göreni tamamen veya kısmen tatmin etmesiyle; kendi payından fazla ödemede bulunarak başkasının borcunu yerine getirdiği oranda, malvarlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik diğer borçlulara ileri sürebileceği tazminat talebi hakkı” şeklinde tanımlanmaktadır.YAĞCIOĞLU, Ali Haydar Dr., Haksız Fiil Sebebiyle Aynı Zarardan Birden Fazla Kimsenin Sorumluluğu, Ankara 2014, s.250 akt., Tatar, Elif Kabadayı, “Türk Borçlar Kanunu’nda Müteselsil Sorumlular Arasındaki İç İlişki”, s.3, http://www.elifkabadayitatar.com/makale/makale13.pdf, [e.t. 11.05.2021]
[14] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, T. 28/09/2012, E. 2012/-4 K. 2012/689, www.kazancı.com.tr, [e.t. 14.05.2021]
[15] Rodoslu Emine Koçano, “Rücu Alacağı” (Yayınlanmış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014), s. 265, https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp, [e.t. 15.05.2021]
[16] Kılıçoğlu, “Özel ve Sosyal Sigortalarda Halefiyet ve Rücu”, s.398
[17] Rodoslu, “Rücu Alacağı”, s.8
[18] “Alacaklıya ifada bulunan üçüncü kişi, aşağıdaki hâllerde ifası ölçüsünde alacaklının haklarına halef olur:
1. Başkasının borcu için rehnedilen bir şeyi rehinden kurtardığı ve bu şey üzerinde mülkiyet veya başka bir ayni hakkı bulunduğu takdirde.
2. Alacaklıya ifada bulunan üçüncü kişinin ona halef olacağı, borçlu tarafından ifadan önce alacaklıya bildirildiği takdirde.
Diğer halefiyet hâllerine ilişkin kanun hükümleri saklıdır.” Türk Borçlar Kanunu, m. 127, www.mevzuat.gov.tr, [e.t. 11.05.2021]
[19] Kılıçoğlu, “Özel ve Sosyal Sigortalarda Halefiyet ve Rücu”, s.398
[20] Kayıhan Şaban, “Zarar Sigortalarında Sigortacının Halefiyeti”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C. 22, S.3 (2016):1600, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/372047, [e.t. 11.05.2021],
[21]a.g.e., s.1600
[22] Kılıçoğlu, “Özel ve Sosyal Sigortalarda Halefiyet ve Rücu”, s. 425
[23] Türk Ticaret Kanunu,6102, m. 1472
[24] Kayıhan Şaban, “Zarar Sigortalarında Sigortacının Halefiyeti”, s.1597,
[25] Rodoslu, “Rücu Alacağı”, s.18
[26] Kayıhan Şaban, “Zarar Sigortalarında Sigortacının Halefiyeti”, s.1608
[27] Kayıhan Şaban, s.1603
[28] www.sgk.gov.tr [e.t. 11.05.2021]
[29] Turan Emel, “Sosyal Güvenlik Hukukunda Rücu Davaları” ( Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010), s.11
[30] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi T. 01/02/2021, E.2019/3701, K. 2021/954, www.kazancı.com.tr, [e.t. 17.05.2021]
[31] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, T.24.6.2020, E. 2020/162, K. 2020/3826, www.kazancı.com.tr, [e.t. 17.05.2021]
[32] Kaçınılmazlı ilkesi ile ilgili Yargıtay kararında: “Madde kusur sorumluluğu esasına dayanmakta olup, ilgililerin kusur durumları belirlenirken kaçınılmazlığın da göz önünde bulundurulması ve belirlenen kaçınılmazlık payından sorumlu tutulmaması gerekmektedir. Üçüncü kişilerin sorumlu tutulabilmesi için, 1-) Kasıtlı davranış ile zarara sebep olma, 2-) Suç sayılır bir hareket ile zarara sebep olma, 3-) İlgili Kanunlarla verilmiş bir görevi yapmama nedeniyle zarara sebep olma, 4-)İhmali nedeniyle Kurumun sağlık hizmeti sağlamasına veya bu kişilerin tedavi süresinin uzamasına sebep olduğu mahkeme kararıyla tespit edilmedir.
Bu sorumluluk hallerinden herhangi birisi mevcutsa, Kurum yaptığı sağlık hizmeti giderlerini, üçüncü kişilerden tazmin ettirir. Üçüncü kişinin sorumluluğunu gerektiren fiilin tespitine ilişkin olarak açılan dava devam etmekte ise o davanın sonucunun beklenmesi, böyle bir dava mevcut değilse, diğer sorumluluk hallerine göre mahkemece karar verilmelidir.”Yargıtay 10. Hukuk Dairesi T. 25/10/2018 E. 2018/4839 K. 2018/8576, www.kazancı.com.tr, [e.t. 17.05.2021]